27 Nisan 2008 Pazar

Kocaman Bir Çocuğu Öpüyorsun

İşte aşkın, dokunmanın, bir olmanın anlamı, ancak bu kadar güzel anlatılabilir. Aşk tarifim:



Kocaman Bir Çocuğu Öpüyorsun


Sen bende neleri öpüyorsun bir bilsen

Herkesin perde perde çekildiği bir akşam

Siyah bir su gibi yollara akan yalnızlığı öpüyorsun

Ağzında eriklerin aceleci tadı

Elleri bulut, gözleri ot bürümüş ekin tarlası

Bir çocuğun düşlerine inen tokadı öpüyorsun.

Yağmur her zaman gökkuşağını getirmiyor

Aralık kapılarda bekleyişin çarpıntısı

Bir kadının eksildikçe ömrüme eklenen

Uzun gecelerini, solgun gövdesini öpüyorsun.

Uzak dağ köylerine vuran ay ışığı

Kerpiçlerden saraylar kuruyor yoksulluğa

Ne suların ibrişimi ne gökyüzü ne rüzgâr

Sen bende gittikçe kararan bir halkı öpüyorsun.



Sakarya Caddesi'nde sarhoşlar

Rakıyla buğulanmış kaldırımlarına gecenin

Yüksek sesle bir şeyler çiziyorlar.

Yalnızlık her koşulda bir sığınak bulur, diyorum

Uzanıp dudağımdaki titremeyi öpüyorsun.

Örseler acıyla düştüğü yeri

Susarak büyüyen adamların sevgisi.

Ağzında pas tadıyla bir inceliği söylemek

Bir gülünç içtenliktir, gecikmiş ve ezik

Sen bende yanlış bir ömrün tortusunu öpüyorsun.

İnsanın zamana karşı biricik şansıdır aşk

Onca kapı onca duvar içinde bulur aynasını.

Sen bende neleri öpüyorsun biliyor musun

Herkesin simsiyah kesildiği bir akşam

Yıldızlarla yedirenk gökyüzünü öpüyorsun.



Sen bende, gözlerinin anne ışığıyla

Bir solgunluktan doğan kocaman bir çocuğu öpüyorsun.


Şükrü Erbaş

13 Nisan 2008 Pazar

Öğretmen nasıl deli olur? 1

Öğretmenlik, delirmekle eğlenmek arasında gidip gelmektir. Öyle olaylar yaşarsınız ki olay sonunda ya delirirsiniz ya da olayın zorla sinir bozucu komik durumunu yaşarsınız. Neden mi? Bakın bu yüzden:

Sınıfa girdiniz, acayip keyiflisiniz. Hoş beş ettiniz öğrencilerle, takıldınız birkaçına. Onlar sizi tepeden tırnağa süzdüler.

“Hocam, saçınızı mı boyadınız?”

“Hayır,aynı”

“Yok yok kesin boyadınız, ama iki gün önce böyle değildi”

“Sana öyle gelmiştir, aynıydı”

“Hadi hocam yapmayın, değişiklik var kesin boyadınız, hımm saklamayın zaten bugün de pek süslüsünüz, kimle buluşacaksınız?”

(Hımm şimdi anlaşıldı, saç bahane, asıl mevzuya daldı)

İşte tam burada gınk diye kalıyorsunuz, şaştınız. Şimdi nasıl bir mantıkla bu sonuca vardı acaba diye düşünürken yanıtlarsınız:

“Hayır dedim ya saçım aynı, kimseyle buluşmayacağım. Her zamanki halim. Hadi derse geçelim”

Öğrenciler, hınzır hınzır bakıp kıkır kıkır gülüşürler. Nihayet onu saçınızı boyamadığınıza ikna edip derse başlarsınız.”

Başlıyorsunuz ders anlatmaya, böyle acayip isteklisiniz, üstelik dilbilgisinin “baba” konularından. Öğrencilerin pür dikkat olması gerekiyor. Konu alt başlığının tanımını verirsiniz, anlatırsınız sonra da tanımı örnek cümlede uygulamak için tahtaya bir örnek yazarsınız. Örnek şudur:

“Söylenen sözlerin, yaşanan olaylardan önemli olduğunu Selim’de gördüm.”

Neyse örneği tahtaya yazmanızla öğrencinin atlaması aynı anda olur.

“Hocaaaaaam adı Selim mi?”
“Nasıl yani”
“Sizinkinin adı”

İkinci bir şok geçirirsiniz. Öğrenci takılmıştı aynı mevzuya. İlla didikleyecek. Hafifçe gülümsersiniz şaşkınlıktan, tam bir şey söyleyecekken atlar yine:

“İşte güldünüz, evet evet kesin adı Selim”

Siz bilmem kaçıncı şoku geçirirsiniz yine.

“Hayır, cümle “Tutunamayanlar” romanından. Karakterin adı Selim”

“Nereden bilelim biz, şimdi kurtulmak için söylüyorsunuzdur belki” deyip paranoyak davranışlarına devam eder.

(Artık neyden ve kimden kaçıyorsam,nasıl bir suç işlediysem?)

Şimdi bu durumda konuyu kapatmaya çalışırsınız, söylediklerinin doğru olmadığını söylersiniz, sinirlendir sizi ısrar ederek. Bu durumda siz de şeker gibi başladığınız derste acı bibere dönüşürsünüz, sinirleriniz bayağı bozulmuştur. Bu tip öğrenciye: “Kapat konuyu derseniz. “A hoca geçiştiriyor, demek ki doğru” mantığını kurar. Kızarsanız:” Çok tepki gösterdi demek ki doğru” der.Üstelik bu öğrenciler 18 yaş ve üstü, ne deseniz boş;yaşları gereği dik kafalıdırlar. Velhasıl ne derseniz deyin o inanmak istediğine inanacaktır.

Öğrencidir, öğretmeni merak edebilir çok normal, sabırla ikna etmelisinizdir. Ama karşınızda böyle bir öğrenci varsa o bildiğiniz psikoloji yöntemleri sökmez. Ya bağırıp çağırıp çıkarsınız ya da o da kendi bildiğine inanmaya devam eder, tenefüslerde koridorlarda paranoya hallerine bürünür. Gördüğünde gülmeler,ya da aman yarabbi ya kazayla sizin telefonla konuştuğunuzu fark etmesin, hemen siz daha konuşurken telefonla bir “Oooooo” çeker. Siz kesin sevgilinizle konuşuyorsunuzdur, annenizle, arkadaşınızla asla konuşamazsınız. Başka ihtimali olmaz. Üstelik çıkar kantine anlatır: “Nilay Hoca sevgilisiyle konuşuyordu.” Diğerleri zaten hazırdır böyle magazinel bir dedikoduya, hemen inanırlar, bir bakmışsınız yayılmış. Artık kurtuluşunuz yok, sizin bir sevgiliniz var, biraz kendinize özendiğinizde onunla buluşmaya gideceksinizdir. Sınıflarda “Hocam çıkışta takiptesiniz, yakalayacağız sizi” tehditleri geyikle beraber havada uçuşur. Artık yenilmişsinizdir. Kesinlikle direnmeyecek sadece gülüp geçeceksinizdir.Ya gülecek ya da delireceksinizdir çünkü.


:)))))

Nilay Akçay

10 Nisan 2008 Perşembe

İSYANDAYIM

Bencilce



















İşgal ettiğin





























Sonra da






















Ateşe verdiğin




















Bu yürek




















İsyanda!































Umudum,





















Kapıyı çarpıp çıktı;














Sevgim,































İzinsiz yürüyüşe geçti ;



























Gözyaşım,
























Acımı anlatan pankartlar açtı;


























Kalemimse ,
















































Aşk şiirlerini boykotta!












Nilay akçay